Yörüklüler, Kuzyakalılar, Bürnüklüler, Gonarılılar, Akverenliler, Davudobalılar, Sırçalılar, Çerçenliler, Kirpeliler, Karapınarlılar, Kadıbüklüler, Yaylalılar, Sarıyanlılar, İlbarıtlılar, Boyalılar, Kızılcaverenliler, Yassıköylüler, Memüklüler
Dün (14 Nisan 2021) whatsapp ‘tan bir mesaj geldi.
Baktım; Atilla Karaarslan.
Sözcü gazetesi internet sitesinden Mehmet Yaşin beyin köşe yazısının linkini paylaşmış.
‘Ne bu‘ diye sormadım.
Çünkü;
Teknolojinin verdiği imkanlarla herkes bir şeyler paylaşıyor.
Kimi yediği yemeği, kimi çevresindeki güzelliği, kimi kendisi için ilginç olanı…
Canları sıkıldıkça dikkatleri çekmek için anlamlı olsa da olmasa da paylaşıyorlar.
Fakat Atilla Karaarslan ‘ın paylaşımı benim için hep çok değerli olmuştur.
Farklıdır O!
Çünkü, eften püften şeyleri değil;
dedikoduları hiç değil;
içinde anlam yüklü olan, düşünmeye zorlayan, zihnin açılmasını, görmeyen gözlere feri olan konuları;
sadece yalın gerçekleri ve bilgileri paylaşır ince üslubuyla.
İnceden dokunuşlarıyla…
Dedim ya ‘ne bu‘ diye sormadan tüm işimi gücümü bırakıp hemen linki açtım.
Başlık;
“Ramazanın gözdesi pide“
Yazıyı okumaya başladım.
Üstat Mehmet Yaşin bey, daha yazısının ilk satırında pandemi dönemi boyunca yaşadığımız gerçeği hemen yüzümüze vurmuş.
Dönem boyunca kalınlaştığımızı ve Ramazan ayının baş rol oyuncusu pide ile daha da kalınlaşacağımızı çocukluğundan kesitler vererek anlatmış.
Daha sonra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Ramazan Pidesine verilen önemi, çıkarılan kanunlar ve yayınlanan fermanlarla nasıl standartlara bağlandığından bahsetmiş.
Yazının devamında yer alan;
“Kurallar bu kadar sıkı olunca, ortaya bir de ‘Buğday Çalkalayıcı Esnafı’ çıkmıştı. İstanbul ‘da toplam sayıları 3 bin olan bu esnaf işinde öylesine ustalaşmıştı ki, buğday, arpa, mercimek, bakla, pirinç bir kabın içine karışmış olsada, çalkalayıcılar kalburlarıyla bunları birbirinden ayırabilirdi. 1700 ‘lü yılların sonuna doğru İstanbul ‘daki ekmek fırınlarının sahiplerinin çoğunluğu gayrimüslimdi. Bunların çoğunluğunu da Ermeniler teşkil ediyordu. Buna karşılık Müslüman fırıncıların çoğunluğu da Arnavut ‘tu. Bu Arnavutlar da yeniçeriydi. Yasaları hiçe sayan bu fırıncılardan kurtulmak için yönetim her fırsatı değerlendirdi. Örneğin savaş zamanlarında bunlar, padişah emriyle cepheye gönderilir, fırınları da Ermeni ustalara devredilirdi.” cümlelerinin yazıya olan ilgimi daha da artırdığını düşünürken o can alıcı kelimeler çıktı karşıma.
Kastamonu, Eflani, Safranbolu, Karabük ve Trabzon
Şöyle devam ediyordu üstat Mehmet Yaşin;
“Fırınlar Ramazanda özel bir hamurkar ile özel pişirici tutuyorlardı. Bunlar sadece bir ay çalışıyorlardı. Genellikle Kastamonu, Eflani, Safranbolu, Karabük ve Trabzonlu hamurkarlar en çok rağbet görenlerdi. Pişirme ustaları da önemliydi. Çünkü kızgın taş üstüne konan “taban pidelerinin” çevrile çevrile pişmesi gerekiyordu. Bir de sabırsız müşterilere, zamanında ve kıvamında pişmiş pideyi yetiştirmek ayrı bir hüner istiyordu. Bu ustalar sadece bir ay çalıştıkları için, ücretleri de daha yüksek oluyordu.”
Bu paragrafı okuyunca duraksadım.
Bir anda çocukluk ve gençlik yıllarım geldi aklıma.
Galiba o yıllarımda yazarın anlattığı özelliklere sahip pideleri tatmışım.
Nedenini anlamadım ama bir an öyle hissettim.
Hep derdim kendi kendime; “eskiden yediğimiz pideler çok farklıydı. Şimdi o tatlar yok” diye.
Hatta bunu, eşime ve çocuklarıma da defalarca söylemişimdir.
Onun için bu paragrafı bıkmadan, usanmadan defalarca okudum.
“Evet” dedim.
“Demek ki pidenin inceliği ‘hamurkar‘ ve ‘pişirici‘ de gizliymiş” diye düşünmüştüm ki…
O da ne!
Gerçek bir sonraki paragrafta gizliymiş…
“Yörüklüler, Kuzyakalılar, Bürnüklüler, Gonarılılar, Akverenliler, Davudobalılar, Sırçalılar, Çerçenliler, Kirpeliler, Karapınarlılar, Kadıbüklüler, Yaylalılar, Sarıyanlılar, İlbarıtlılar, Boyalılar, Kızılcaverenliler, Yassıköylüler, Memüklüler” isimlerini okuyunca jeton “tın” diye düştü.
Evet ya…
Kendi kendime sorduğum ve eşime, çocuklarıma söylediğim o sorunun gerçek cevabını şimdi bulmuştum.
1970 ‘li – 80 ‘li yıllarda Ankara Caddesinde inşaat malzemesi satan dükkanların arasında kuytuda yer alan ve o blokların yıkılmasından sonra yine Ankara caddesinde hizmete devam eden Kilcioğlu Pide de çalışanların hepsi Bürnüklü ‘ydü.
Anladım ki hamur karmadaki ustalık ve piştikten sonraki lezzet yörenin ustalığından geliyormuş.
Bir kez daha yaşadığım bölgemle, var olduğum yöremle gurur duydum.
Hepsinden ötesi asırlar boyu süre gelen ustalıkları beni daha da gururlandırdı.
Teşekkürler ustalıklarını nesiller boyu aktaran;
Yörüklüler, Kuzyakalılar, Bürnüklüler, Gonarılılar, Akverenliler, Davudobalılar, Sırçalılar, Çerçenliler, Kirpeliler, Karapınarlılar, Kadıbüklüler, Yaylalılar, Sarıyanlılar, İlbarıtlılar, Boyalılar, Kızılcaverenliler, Yassıköylüler, Memüklüler
Ellerinize sağlık…
Sözcü Gazetesi internet sitesi yazarlarından üstat Mehmet Yaşin beyin köşe yazısını buraya dokunup okuyabilirsiniz.