İSMET
İSMET
1989 yılı
İşçi tedirgin.
İşçinin eşi tedirgin, hanesi tedirgin.
İlkokul çocuğunun yüzünden tebessümleri kaybolmuş.
Öğretmen tedirgin.
Yolda yürüyen gençler kızlara bakmaz, laf atmaz olmuş.
Gönülleri tedirgin.
Evlilik hazırlığındaki nişanlıları karamsarlık sarmış.
Yürekleri tedirgin.
Kahve köşelerinde pinekleyen, vakit geçiren emekliler oyunlarını bırakmış.
Yüzleri tedirgin.
Eli öpülesi çöpçü isteksiz süpürüyor kaldırımları.
Yarını tedirgin.
Esnaf sandalyesini koymuş kapısının önüne ağzını bıçak açmıyor.
Geleceği tedirgin.
Aylak aylak gezen işsiz ümidini kaybetmiş.
Umutları tedirgin.
1989 yılı
Demir Çelik Fabrikalarından çıkan dumanlar göğe yükselmemişte Karabük’ün mahallelerine, caddelerine, sokaklarına, apartmanlarına, evlerine, hatta odalarına çökmüş sanki.
İşçi tedirgin.
Kadın tedirgin.
Çocuk tedirgin.
Öğretmen tedirgin.
Çiftler tedirgin.
Emekliler tedirgin.
Çöpçü tedirgin.
Esnaf tedirgin.
İşsiz bile tedirgin.
1937 yılında temelleri atılan 1939 yılında ilk demirini üreten, genç Türkiye’nin “Fabrikalar kuran Fabrikası” unvanına sahip Karabük Demir Çelik Fabrikalarında işçi sendikaları grev kararı almış.
KARABÜK TEDİRGİN…
Patron olan Hükümet, “o kadar zam vermem” diye diretirken, boyun eğmeye niyeti olmayan efsanevi sendikacı Metin Türker, “hakkımız olanı alacağız; vermezseniz greve gideceğiz” diye kararlıkla meydan okuyor.
Toplantılar toplantıları izlerken “Satarım, kapatırım” naraları atan dönemin kralcı yöneticilerinin uzlaşmasız tutumu Demir Çelik işçisinin grev kararı almasına neden oluyor.
Karabük !
O dönemde tek gelir kaynağı Demir Çelik Fabrikalarında çalışan işçinin alın teri.
Ha; fabrika durdu, ha; Karabük yanıp kül oldu.
Arada bir fark olmadı kurulduğu günden beri.
İşçi esnaf demek, esnaf ise işçi…
İşçi, “evime ekmek getiremeyeceğim, çocuklarıma bakamayacağım” tedirginliğini yaşarken;
Kadın, “eşime, çocuklarıma aş kaynatamayacağım” tedirginliği yaşıyor.
Öğretmende yaşanan ise, “aç, yoksul çocuğa nasıl bilgi aktarabilirim” tedirginliği.
Çiftler ise kaygılı. Üzerlerine, “bugün evlenirsek buralarda aç kalırız, nereye göçelim” tedirginliği çökmüş.
Emekliler ise kendi hayatlarından vazgeçmiş, “çocuklarımı nasıl evlendireceğim de ellerine ekmek tutturacağım” tedirginliğinde.
Çöpçü bile “grevle şehir biter, ben de işsiz kalırım, ne yaparım sonra” tedirginliğinde.
Esnaf zaten karalar bağlamış kara düşüncelerde boğulmakta, “vadeli borçlandım. Satış yapamayacağım. Borçlarımı ödemem imkansız. Kirayı bile ödeyemem. Ne yapacağım” tedirginliğini yaşıyor.
Her şeyden umudunu kesmiş işsiz bile, “tek umudum Demir Çelik Fabrikalarıydı, şimdi ne yapacağım; ben de fabrikayla bittim” tedirginliğinde.
★★★
Grevde ilk bir ay sıkıntısız aşıldı. Sendika, yaşabilecekleri kadar ücret sağladı üyelerine.
İkinci 30 gün biraz sıkıntılı geçti ama, o kadar çok zorlanmadılar. Aç, açık kalmadılar.
Üçüncü ayın sonralarına doğru ise yokluk hissedilmeye başlanmıştı ama, ‘atlatırız’ umudu ağır basıyordu.
Oysa hiç bir şey bekledikleri gibi olmamıştı. Dördüncü ayın sonlarına doğru ‘yokluk‘ hat safhaya ulaştı.
Sendika yöneticileri grevdeki işçinin ihtiyaçlarına çare bulmak amacıyla Karabük esnafıyla görüşmelere başladı ama, nafile.
Esnaf da son demlerini yaşıyordu.
Açtıkları her kapı acımasızca ve hiçe sayarcasına suratlarına kapandı.
Sadece biri haricinde;
İSMET MARKET!
Evet, yanlış duymadınız 40 yaşın altındakiler; İsmet Market !
İsmet Market kapılarını, sonu ne olacağı belli olmayan grevdeki Karabük Demir Çelik Fabrikaları işçilerine açtı. Veresiye defteri oluşturdu.
Yani, ‘Bakkal‘ tadında ‘Market‘ hizmeti verdi babalarınıza, dedelerinize, büyükbabalarınıza…
Kendi yok oluşunu göze alarak.
Çünkü biliyordu ki işçi biterse zaten Karabük biter.
Öyle biteceğine yıllardır velinimeti olan Karabük işçisiyle bitmeyi göze aldı tereddütsüzce.
Umursamadan…
Şimdi gidin, tarihini bilmem nerelere dayandıran, bilmem ne kadar şubesi olan marketlere sorun; “siz, O dönemde ne yaptınız, nerelerdeydiniz” diye.
Kimi, “O zamanlar yoktum ki” cümlesiyle soruyu geçiştirirken, o dönemde var olanlar, “Veresiye verdim” diyemeyecektir ama, dakikalarca, belki saatlerce dil dökecektir ve günah çıkarma edasıyla sizi ikna etmeye çalışacaktır.
Aldığınız cevap, anlatılan hikaye ne olursa olsun. Ardından şu soruyu sorun “vicdanınız rahat mı? O günlerde yapmadıklarınız için” diye.
He, bu arada da belirteyim; İsmet Market, marketçilik anlayışıyla hizmet veren Karabük’ün ilk işletmesidir. Mazisi, rahmetli İsmet amcanın pazarlarda limon satmasıyla başlayıp toptancılığa sıçraması ve sonrasında oğlunun marketçiliğe yönelmesiyle başlar. Yani 1940’lı yıllara dayanır…
Ve…
İSMET MARKET,
Son kez ışıklarını yaktı 01.11.2021 Pazartesi akşamı. Ardından tasfiye kararı alarak üç şubesini de kapattı.
Tarih oldu…
Karabük’ün hiç yazılmamış ve inatla yok edilen ve edilmeye devam edilen tarihinde tarih oldu…
Biliyorum ki Karabük, İsmet Market‘i unutmayacaktır. Hep şükranla, güzel anılarla, tüketici dostluğuyla, koşan çocuk logosuyla anacaktır.
Üç – beş kuruşu çıkmadığında gönül rahatlığıyla hiç tereddüt etmeden “dönüşte” veya “geçerken veririm” rahatlığını içinde hissettiği düşünceleriyle anacaktır.
İlkokula başlayan çocuğuna “bir şey olduğunda çarşıda hemen İsmet Market’e git ve orada beni bekle” tembihleriyle anacaktır İsmet Market‘i.
Çünkü ‘GÜVEN‘ di İsmet Market…
Referanstı.
Namustu.
İnanç ve saygıydı.
Disiplin ve çalışkanlıktı.
Sevgiydi İsmet Market!
Teşekkürler İsmet amca…
Teşekkürler İsmail Sürmen…
HAKKINIZI HELAL EDİN!
Bu arada bir dip not olarak şu cümleyi düşmek istiyorum ve lütfen düşünerek bir kaç defa okuyun;
Stadyumun karşısına kurulan sitenin zeminine yerleştirilmiş ulusal zincir market için dört bir tarafına yollar açılırken şehir merkezine dubalar çakıp park yasakları getirenler umarım vicdanınız rahattır ve ruhunuz huzurla doludur.
.