HER ELEŞTİRİ BİR VAATTİR ASLINDA

28.06.2025

Seçimden önce dillerden düşmeyen eleştiriler, bugün tutulmamış vaatlere dönüştü. Şimdi soruyoruz: Madem bu kadar biliyordunuz, neden hâlâ yapmıyorsunuz?

Seçim atmosferi, siyasetin en canlı ve en gösterişli dönemidir. Adaylar sahneye çıkar, vaatler havada uçuşur, projeler billboardlara yansır. Rengârenk sosyal medya görselleri göz kamaştırır, kahvehane sohbetlerinin başlıca konusu olur.

Dillere dolanır.

Hayallerde canlanır…

Mevcut yönetimin eksikleri, hataları tek tek sıralanır.

Kimileri, hayalleri gerçekleşecekmiş gibi içinden derin bir “ah” çeker. Kimileri ise “Hadi len, boş konuşma!” deyip geçer. Dikkate almaz.

Ne var ki tüm bu hararetli söylemlerin arasında gözden kaçan ya da görmezden gelinen çok önemli bir detay vardır: Eleştirilerin de aslında bir vaat olduğu gerçeği.

Her eleştiri, aslında bir vaadin tohumudur. Çünkü eleştirdiğiniz şeyi düzeltmek için bir söz vermiş olursunuz.

Beni seçerseniz söz düzelteceğim” demektir.

Hatta daha iyisini yapacağım” iddiasında bulunmaktır bir diğer anlamda.

Peki ya bu sözler eyleme dönüşmezse?

İşte tam da bu noktada, Karabük’teki 31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleri’nin ardından yaşananlar bu soruyu tekrar gündeme getiriyor.

Söz Verdiniz, Geldiniz… Peki Ya Sonrası?

31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimleri öncesi Karabük siyasetinde sahneye çıkan adaylar, ağızları ballandıra ballandıra projelerden, vaatlerden, değişimden söz etti. Birbirinden iddialı projelerle çıktılar seçmenin karşısına.

Her birinin cebinde sırayla gelişmelere göre ortaya serdiği, daha rahat bir yaşam vaat eden onlarca söz vardı.

Mensubu ve adayı olduğu partinin yöneticileri veremezken daha güçlü olduğunu iddia edercesine, kendi vermeyi taahhüt etti.

Belki vatandaş bilmiyordu ama kendi aralarındaki söylemleriyle, “kazanabilmek için yalanda olsa her şey mubahtır” felsefesi hakimdi propagandalarında.

Hedef belliydi: Seçmenin oyunu almak.

Araç ise: Ne pahasına olursa olsun konuşmak; boş da olsa vaatlerde bulunmak!

Ne adına olursa olsun…

Çünkü biliyorlardı; nasıl olsa dilin kemiği yok.

Bu niyetle her belediye başkan adayı seçmenin karşısına birbirinden “ışıl ışıl” projelerle çıktı. Kimi ulaşımı yeniden tasarlamaktan, kimi sosyal tesislerden, kimi kültür merkezlerinden bahsetti.

Bazı vaatlerde ayaklar yere basarken, bazılarının ise yer çekimiyle ilgisi bile yoktu. Uçuyordu resmen. Ama her biri, bir oy uğruna telaffuz edildi.

Ancak asıl dikkat çeken, sadece vaatler değildi. O dönemin mevcut Belediye Başkanı Rafet Vergili’ye yöneltilen eleştiriler, adayların dilinden düşmedi. Hakkında neler söylenmedi ki?

Hatalar zinciri, ilgisizlik, kaynak israfı, hizmet eksikliği…

Her kürsüde, her afişte, her mikrofon başında Vergili’nin eksikleri anlatıldı; katkıları görmezden gelindi.

Eleştiri siyasetin doğasında vardır, elbette olacaktır. Ancak unutulmaması gereken bir şey var: Her eleştiri, aynı zamanda “Ben olsaydım böyle yapmazdım“, “Biz gelirsek bu hataları yapmayacağız“, “Biz gelirsek bunları düzelteceğiz” diyen birer vaattir.

Örneğin, 100. Yıl Ticaret Merkezi’nin bakımsızlığı, pisliği ve adeta çürümeye terk edilmiş hali, sıkça gündeme getirildi. Adaylar, bu durumu Rafet Vergili’nin başarısızlığı olarak nitelendirdi. Adeta sıraya girmişçesine bu merkezin çürümeye terk edildiğini anlattı. “Pislik içinde”, “yürüyen merdivenleri çürümüş”, “alt katları adeta tuvalet gibi” dediler. O gün, bu eleştirileri yapan adayların gözlerinde bir şeylerde boncuk bulmuş sevinci vardı: gerile gerile, “Biz gelirsek düzeltiriz!” mesajı veriyorlardı her sözlerinde.

Eee geldiniz…

Seçimleri kazandınız.

Artık sahnede siz varsınız.

Aynı koltuktasınız.

Peki ne değişti?

Hiçbir şey!

Bir yıldan fazla geçti, ama o iş merkezi hâlâ çürümeye devam ediyor.

Hâlâ pislik içinde.

Hâlâ yürüyen merdivenler çürümüş.

Hâlâ aynı kokular, aynı harabe manzarası.

Seçildiğiniz o gün rahme düşen bebek bugün 16 aylık oldu. Yürümeye başladı. Ama sizin verdiğiniz sözler daha emeklemeye bile başlamadı. Kaldı ki bu iş, ne zaman ister ne para. Sadece irade ve kararlılık ister.

Bir zamanlar, “O merkezin bir yönetimi var, belediyenin yetkisi yok” diyen Rafet Vergili’yi dinlemeyip eleştirenler, bugün aynı açıklamayı yaparsa ortada bir sorun var demektir. Çünkü bu noktada mesele artık 100. Yıl Ticaret Merkezi değil, sözün itibarıdır.

SADECE KARDEMİR’İN SADAKASIYLA KENT YÖNETİLMEZ!

KARDEMİR, yıllarca kimseye koklatmadığı tarihi değerleri birden size “bahşetti.”

Havuzlu Bahçe, Yazlık Sinema…

Evet, sosyal medya paylaşımlarıyla, servis edilen fotoğraflarla, birkaç gösterişli açılışla “bir şeyler yapıyoruz” gibi “başarı” algısı yaratmaya çalışıyorsunuz. Ama halk bu oyunu yemiyor.

Çünkü vatandaş görüyor: seçim öncesi kurulan cümlelerin çoğunun ete kemiğe bürünmediğini.

Ve çok net olarak biliyor vaat ile algının başka şeyler olduğunu…

Çaba mı?

Elbette var. Ama çoğu boşlukta uzay yürüyüşü yapıyor, ses olarak kapalı oda içinde duvardan duvara yankılanıyor, nedense bir türlü hedefe varmıyor.

Varamıyor…

Mesela emekli bekliyor maddi destek sözünün nerede kaldığını..?

Vatandaş merak ediyor bu keşmekeşe dönüşmüş trafik sorununu nasıl çözeceğinizi.

Şehrin girişindeki milyonlar harcayarak eziyete dönüşmüş labirenti andıran kavşak konusunda ne yapacağınızı.

Ve bunlar gibi nice verilen sözleri,

Yönetime gelince çözeceğiz” diye iddialarda bulunduğunuz çözümleri;

Bekliyor Karabük’ün sakinleri;

Olmadığı kadar sessizce ve olamayacağı kadar sakince.

Sadece bekliyor…

Bekliyor ama;

Bekleyen derviş muradına erermiş” atasözünün inanırlığının kalmadığını düşünerek bekliyor…

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Kaynak Gösterilse Dahi İzin Alınmadan Hiç Bir Yazı KOPYALANAMAZ! Copyright 1994 - 2021 Engin Koçali