GAZETECİ MİSİN?
Gazetecilerle iç içe bir hayat geçiren biri olarak, gazeteciliğe olan saygımı ve hayranlığımı anlatırken, bu mesleğin inceliklerini ve zorluklarını da yaşadım.
Ailemden çok gazetecilerle geçmiştir hayatım.
Çocukluk arkadaşımdan tutunda, çevreme kadar herkes gazeteciydi.
Bir yerlere gitsem, gazeteci arkadaşlarımla giderdim.
Onlarla oturur, onlarla sohbet ederdim.
Başkası yoktu ki çevremde…
İç içeydim gazetecilerle;
Gazetecilikle…
Öyle ki, Karabük’ün portal anlamda ilk internet haber sitesini bir kanal için ben kurmuştum ama nedense hiç ‘gazeteciyim‘ diye bir kimlik kullanmamıştım.
Bu kimliği kabul etmeme sebebim, gazeteciliği aşağılamak falan değil, aksine tamamen saygı kaynaklıydı.
Benim mesleğim bambaşka, gazetecilik ise daha bir başkaydı; kolay kolay elde edilebilecek meslek değildi çünkü.
Saygı duyulacak derece, hayranlık uyandıran bir meslekti gözümde gazetecilik. Hatta çoğu zaman hayıflandığım olmuştur, “Teknik Öğretmen olacağına neden Basın Yayın okuyup, gazeteci olmadın” diye.
Öylesine ilgi, öylesine sevgi ve aşk duyardım gazeteciliğe.
Onun için o dönemlerde benim yaptıklarım, bilgilerim doğrultusunda gazeteciliği kendine meslek edinmiş kardeşlerime, arkadaşlarıma, abilerime yardımcı olmaktı.
Birçok insan bana, “gazeteci misin?” sorusunu yöneltirken, ben, ısrarla “hayır, ne alaka” cevabını verirdim.
Çünkü bilirdim, gazeteciğin öyle iki satır cümle, birkaç paragraf yazmaktan ibaret olmadığını.
O ana kelimenin sonuna eklenmiş -ci- ekiyle olunamayacağını.
Kulak misafiri olduğum bir kaç yerde fısıltıyla bana da gazeteci dediklerini duymuştum ve duyduğumda da içten içe gururlanmıştım.
Çok da memnun olmuştum aslında ama çevremdeki gazeteci kardeşlerimin, arkadaşlarımın, abilerimin özverili çalışmalarını ve gayretlerini düşününce, ardından o çabaları hatırlayınca hemen toparlayıvermiştim kendimi.
“Kendine gel Engin” demiştim.
Öylesine muhteşem, öylesine güzel görünüyordu gazetecilik gözlerime. Hayranlık ve özenti duyduğum bir meslekti.
Fakat hayat bu işte, ne olacağı hiç belli olmuyor.
Bir ömür denebilecek kadar süren makinecilikten sonra bir anda kendimi programcılıkta buldum, ardından marketçiliğe savruldum, derken gazeteciliğin içinde buldum kendimi.
Buldum ama yine “gazeteciyim” demedim kendime.
Diyemedim…
★★★
Eşimle beraber 100.Yıl mahallesinin caddelerinde yürümek en keyifli anlarımdır.
Eşimle etrafa göz gezdirip yorumlarda bulunmak, civarı gözlemlemek apayrı bir keyif…
Alışkanlık haline gelmiş bu yürüyüşler, ayrılmaz bir parçamız gibi sanki sabırsızlıkla bekleriz saatini.
Yine o keyifli yürüyüşümüzü yaparken 30’lu yaşlarda vatandaşın biri çevirdi yolumuzu; “abi sen gazeteci misin?” diye sordu.
“Hayır” dedim.
“Yok, abi inanmam gördüm ben seni, sen gazetecisin.“
“Yok be kardeşim nereden çıkarıyorsun gazeteci olduğumu?
Çattık ya…“
“Gördüm ben seni geçen gün, resim çekiyordun.“
“Her resim çeken gazeteci mi kardeşim çekil ya.“
“Yok, yok sen gazetecisin.“
“Ya nereden çıkarıyorsun gazeteciliği şimdi, ne alaka..? Ben sıradan bir vatandaşım. Hadi yorma beni.” deyip eşimle yola tekrar koyulurken biraz daha ileri gidip kolumdan tuttu, “Abi bırakmam seni, ne olur anlat bana.“
“Neyi ulan, neyi anlatayım, gazeteci değilim dedim sana. Niye uzatıyorsun? Bırak da artık gideyim, sabrımı zorlama.“
Yok, ikna olmadı.
“Gördüm ben seni, şu Afrikalıların berberlerinin resmini çekmiştin, çekerken görmüştüm seni.” Cep telefonundan Karabük Net Haberin sitesini açıp yabancı uyruklu öğrencilerin kaçak olarak işlettiği berber dükkanının mühürlenmesi haberini göstererek, “Aha işte o haber. Sen gazetecisin abi bana yardım et ne olur” dedi.
Bırakmıyor bir türlü.
“Ya güzel kardeşim, vallahi gazeteci değilim, ne olur bırak bizi de gidelim. Huzurlu bir yürüyüş zevkimiz var onunda içine etme ne olur. Burada Afrika şivesiyle Fransızca öğrenmek veya bilumum Afrika dillerini kulak aşinalığı ile öğrenmek için yürümüyoruz. Temiz havada spor olsun, huzur bulalım, eve kapanıp toplumdan soyutlanmayalım diye yürüyoruz. Ne olur sal bizi de gidelim artık.“
İkna olmadı.
“Yeter ya!” diye bağırarak kollarını yukarı doğru kaldırdı hiddetle, “okuyorum abicim yazılarını. Belki biraz çirkefiz, deliyiz ama üç kuruşluk adam falan hiç değiliz. Bir soru soracağım diyorum sordurmuyorsun. Gazetecisin, gazeteciliğini kabul etmiyorsun. Nasıl bir adamsın sen ya…“
Bu kadar hiddetlenince ne olur, ne olmaz düşüncesiyle biraz yumuşayıp, “Ya kardeşim kafayı mı yedin sen? Tamam! Sor ne soracaksan.” dedim.
“Gazetecisin değil mi?“
İşte şimdi zıvanadan çıkmıştım, “Bu muydu soracağın soru? Dedim ya değilim diye, neden anlamıyorsun beni. Hala ısrar ediyorsun aynı soruda bozuk plak gibi.“
İyice sinirlendiğimi anlayınca bu sefer o indirdi yelkenleri ve hafif bir tebessümle, “yok abi kızma ona göre soracağım sorumu. Gazetecisin değil mi?“
Artık sinirlerimin iyice gerilip kopacağını ve beynimin daha fazla dayanamayıp patlayacağını hissetmeye başlamıştım. Ayağımı, aşağı yukarı hareketlerle kaldırıma defalarca vurup iki kolumu sallayarak, “değilim lan, değilim kardeşim, değilim ulan, değilim!“
Resmen uzatmaları oynuyordum. Başımı ellerimin arasına alıp boynumu aşağıya doğru eğerek, birkaç saniye düşündükten sonra başımı yavaşça yukarı kaldırıp biraz yüksek tonla, “Tamam, farz etki gazeteciyim, hadi sor ne soracaksan?“
“Abi nasıl gazeteci olunuyor? Ben de olabilir miyim? Ne yapmam gerekiyor gazeteci olmak için?“
Afalladım…
Başımı gökyüzüne kaldırıp avuçlarımı açtım, “Allah’ım beni mi sınıyorsun?” diyebildim sadece. Sonrasında eşimin kolundan tutup, “hadi hatun gidelim, yoksa iş alacağım başıma” deyip hızla uzaklaştık sınanmaya maruz kaldığımız vatandaşın yanından.
Bu sefer eşim başladı, “deseydin ya en başında gazeteciyim diye bu kadar uğraşıp sinirlenmez, biran önce savardın başından.”
“Neden gazeteciyim diyeyim. Olmadığım bir şeyi nasıl iddia edebilirim ki..?”
“Diyelim dedim, ayıp olmaz mıydı bu mesleğe onca yıllarını vermiş, gecesini gündüzüne katmış, sabah akşam haber kovalamış arkadaşlarıma, kardeşlerime, abilerime..?“
Eşim, “E o zaman sen niye yazıyorsun üniversite de yaşanan olumsuzlukları, mahallelerdeki pislikleri, vatandaşa yapılan haksızlıkları, belediyenin yanlış uygulamalarını. Neden Karabük halkının hakkını savunuyorsun? Gazeteciler yazsaydı o zaman.” deyince, sustum.
Hiçbir şey diyemedim…
★★★
Son zamanlarda birden bire çıkıp, “gazeteciyim” diyenler,
3-5 Yıl mesleki geçmişi olmadan “gazeteciyim” diyenler,
Haber ajanslarından veya başka yerlerden kopyala-yapıştır yaparak, haber metinleri paylaşıp “gazeteciyim” diyenler,
Yediğini içtiğini, yaşamının bazı anlarını paylaştığı şahsi sosyal medya hesapları üzerinden iki satır yazıp, gazetecilik yaptığını sanıp “gazeteciyim” diyenler,
Ona, buna kudurmuşçasına saldırıp, üç kuruş menfaat elde etmeye çalışıp “gazeteciyim” diyenler,
Hiçbir yerde, hiçbir haber yapmadan “gazeteciyim” diyenler,
Gazeteci…
Ama ben hala kendime, “gazeteciyim” demekten imtina ediyorum.