Canın Cananı
Can!
Canın Cananı Can;
İçinize çektiğiniz hava mı?
Yediğiniz ekmek, içtiğinizi su mu?
Elinden tuttuğunuz sevgili mi?
Yoksa;
Geceleri yastığa başınızı koyduğunuzda hep olmasını istediğiniz hayaliniz mi?
Araba, yat, kat?…
Ne?
Can Ne?
Ne can!…
Kuyudaki kebap, tabaktaki döner…
Kalp atışı mı?
Alıp verdiğin nefes mi?
Oynadığın futbol, halı saha maçı mı?
Dağda vurduğun hayvanın can çekişmesinden aldığın haz mı?
Yoksa;
Tuttuğun balığın çırpınışlarını oltanın ucundan avuçlarında hissetmek mi?
Ne?
Can Ne?
Saklama; hadi söyle!
Can…
İlik mi?
Doğduğumuz gün bize bahşedilen mi?
Yürek mi?
Can…
Sevginin ve sevdanın varlığı mı?
Dudaklardan dışarıya kusmuş haz mı?
Öpmek mi can?
Kokusunu ciğerlerinde hissetmek mi?
Dokunuşundan çıkan kıvılcım; yüreğindeki ateş mi?
Sabahı edememek mi?
Sarıldığında kokusunu derin derin içine çekmek mi?
Onlarca mektup yazıp verememek mi?
Uyumadan otogarda akşamı sabah etmek mi?
Baktığında “Allah’ım ne kadar güzelmiş” diyebilmek mi?
Nefes aldığı yerde nefes alabilmenin verdiği mutluluk mu?
Sıcaklığını teninde hissedercesine sarılabilmek mi?
Sevmek mi Can!
Karşılıksız, menfaatsiz, özgür…
Canlı gibi sevmenin adı mı can?
Ne…
Parmağın kesildiğinde hissettiğin acı mı?
Damarlarındaki kanın dışarı akması mı?
…
Can…
Can!
Can, yüreğin en derinliklerinde; olmasından, duyulmasından hiç şüphe edilmemiş en ücra köşelerine kazınmış, değişmesi ve yok edilmesi mümkün olmayan sabitlenmiş değerdir!
Sevgidir!
Mini minnacık bile karşılığı olmayan…
Aşktır!
Ölümüne bağlanmak; öz can uğruna canı vermektir.
Fedakarlıktır!
Canan uğruna canı feda etmektir.
Yalvarmaktır!
“Allah’ım O’na zarar gelmesin” duasıdır.
Özlemektir!
Yanı başındayken bile uykuya direnme çabasıdır.
Korkmaktır!
Sevdiğini bir daha görememe, dokunamama korkusudur.
Kaçmaktır…
O’na zarar gelmesinden kaçınmaktır.
Acıdır;
Kaybetme korkusudur…
Canı değil; cananı kaybetme korkusudur!
Can dediğimiz,
canı değil;
cananı kaybettiğimizde duyduğumuz acıdır!
…